|
 |
|
süper siteee |
|
|
|
|
|
 |
|
MAİLLER |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Alyansı neden dördüncü parmağımıza takmalıyız? |
Bunun, Çinliler'in anlattığı çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması var...
Başparmak, anne-babanızı,
İşaret parmağı, kardeşlerinizi,
Orta parmak, sizi,
Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,
Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.
İlk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın. Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin. Daha sonra kalan dört parmağınızı da şekildeki gibi açıp, uç uca getirin.

Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın... Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır. Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.
Baş parmaklarınızı önceki gibi birleştirip, kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.
İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılıcak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.
Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip, eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın. Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız. Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar... İyi günde ve kötü
|
KADINLARIN GERÇEK YÜZÜ |
KADINLARIN GERÇEK YÜZÜ
-- PAKIZE SUDA 'nin bir yazisi.....
(son cümleye dikkat)
* Bütün kadinlar birbirlerini rakip olarak görürler. Birbirlerini kiskanmalari için ayni meslekten olmalariyla da menfaatlerinin çatismasi falan sart degildir.
* Ortalikta kendilerinden baska kadinlarin da dolasiyor olmasi, kiskanmalari için yeterli bir sebeptir. Yolu kadinlarin görev yaptigi bir yere, örnegin bir banka subesine düsen bir kadin, gördügü muameleden bunu sip diye anlayabilir.
* Bütün kadinlarin mutlaka kosulacak sartlari vardir. "Seninle evlenirim ama...", "dedigini yaparim ama...
* Nedense bütün ask siirleri, en duygulu sarki sözleri hep erkekler tarafindan yazilmistir. Çok duygulu olduklari söylenen kadinlarin bu sirada ne yaptiklari merak konusudur. Bence kadinlar o sirada diger kadinlari incelemekle mesguldürler. "Ne giymis, ne takmis, benden güzel mi?" Vs...
* Erkekler (eger ruh hastasi degillerse) eslerini çok yakin arkadaslarindan, akrabalarindan, yani olur olmaz herkesten kiskanmazlar. Oysa kadinlar, hiç ayrim yapmaksizin, ömür boyunca, istisnasiz her disiden kiskanirlar kocalarini. * Kendisinden 30 yas büyük bir kadinla, sirf parasi için evlenen pek az erkek vardir. Buna karsilik etraf, babasi, hatta dedesi yasinda, ama mutlaka zengin erkeklere asik olan(!) kadinlarla doludur.
* Hiçbir kadin çalistigi yerde üstünün kadin olmasini istemez. Vallahi bunu ben söylemiyorum, anketler öyle diyor.
* Erkekler kadinlardan ilgi, sefkat, sevgi disinda pek bir sey beklemezler. Kadinlara bunlar asla yetmez, ilave olarak iki bilezik, bir yüzük gerekir çogu zaman.
* Gelin-kaynana çekismesinin fikralara geçtigi ülkemizde hiç damat-kayinpeder çekismesine tanik oldunuz mu? "Elti gemisi yürümez" diye bir söz vardir da neden bacanaklar için söylenmis benzer bir laf yoktur?
* Evli kadinla iliskiye giren çok az erkek vardir. Buna karsilik evli erkekle hiç düsünmeden iliskiye giren kadin sayisi benim bildigim, gördügüm, duydugum kadariyla bir hayli kabariktir. * Erkekler bir araya geldiklerinde isten, politikadan, futboldan bahsederler genellikle. Kadinlar bir araya geldiginde ise vay o anda orada olmayan diger kadinlarin haline!
* Eslerinden, "yorgunum", "basim agriyor" bahanesiyle mümkün oldugunca kaçan kadinlar, ortaya ikinci bir kadin çiktigi zaman aniden kocalarini çok sevdiklerini(!) fark ederler.
* Kocasi tarafindan aldatilan kadinlar genellikle bosanmak yerine, bir çocuk daha yapmayi tercih ederler. Tersi durumda ise erkekler kadinlar kadar akilli olmadiklari için bunu gurur meselesi yapar ve kadini hemen bosamaya kalkarlar. * Kadinlar evde aksama kadar istedikleri gibi yasarlar. Ne karisanlari ne de görüsenleri vardir. Erkeklerin aksamdan aksama geldikleri evlerinde pek de özgür olduklari söylenemez. Kendilerine durmadan oraya oturmamasi, sigarasinin külüne dikkat etmesi, ayakkabisini çikarmasi hatirlatilir.
* Kadinlar aksama kadar kocalarinin bilgisi disinda istedikleri arkadaslarini misafir ederler. Oysa hiçbir erkek karisindan izin almadan eve bir erkek arkadasini getiremez. Hatta izin alarak bile...
* Kadinlar her istediklerinde eslerinden izin almadan annelerini ziyaret edebilirler. Erkekler ne haberli, ne habersiz, yanlarinda esleri olmadan asla annelerine ugrayamazlar. * Kadinlar bütün iliskilerinde hesap kitap içindedirler. Asla seffaf degildirler. Hoslanirlar, hoslanmaz gibi davranirlar, isterler, istemez gibi yaparlar. Esleriyle sorunlarini çözmede bedenlerini silah olarak kullananlar bile vardir.
* Vücutlarini göstermeye bayilirlar. Açik, dar, seffaf, kisa giyerler. Sonra da "neden bakiyorsunuz?" diye sinirlenirler. Aslinda amaçlari baktirmaktir, ama bunu asla kabul etmezler. Özgürlükten, rahatliktan, medeniyetten falan söz ederler. Nereden biliyorsun, derseniz, ben de kadinim oradan biliyorum.
NOT: Istisnalar kaideyi bozmaz (Bu yaziyi okuyan bütün kadinlar kendini istisna olarak kabul edecektir). Maalesef, bu yaziyi kadinlara gönderemedim, çekindim
|
EN BÜYÜK KOMUTAN KİM? |
Tarih boyunca hep tartışılmıştır, en büyük komutan kimdir, diye. Her ulus kendi komutanını birinci görmek ister. Bu doğaldır. Ancak, bilimsel bir değerlendirme yapılırsa, acaba tarih boyunca en önemli komutan gerçekten kimdir?..
Bu soru, 11 Ocak 2008 tarihli Sabah Gazetesi’nde Emre Aköz’ün de yazısının başlığı idi.. O yazıdan çok önce, 1919’un Şifresi kitabımı yazarken elime geçen bir kaynakta bunun yanıtını görmüştüm. O günden bu yana yazmayı düşündüğüm konuyu şimdi yazma fırsatım oldu.
”BAŞBUĞ”
ATATÜRK!..
Adı geçen kitabımı yazım aşamasında, kaynak araştırması yaparken, sahafları da taramış, önemli belgelere ulaşmıştım. Bunlardan biri, 1937 yılında, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanmış, 13 sayfalık bir kitapçık idi. Adı: “Türk İstiklâl Harbi Hulâsası. 1919-1922.”
İstanbul’da “Askerî Matbaa” tarafından basılmış esere dokununca, bir araştırmacı olarak çok heyecanlandım. Çünkü, eser Atatürk’ün ölümünden bir yıl önce, o hayattayken yayınlanmıştı. Ben, 71 yıl sonra bu eserin aslına dokunuyordum!.. Bu, bana sanki o günlere gitmiş, o dönemin kahramanlarına dokunuyormuş duygusu veriyordu.
Genelkurmay Harp Tarih Encümeni tarafından kaleme alınmış eserde, Mustafa Kemal’den “Başbuğ” olarak söz ediliyor ve savaş yorumlandıktan sonra, Atatürk’ün diğer büyük komutanlar ile bir karşılaştırması yapılıyordu.
“TARİHİN EN BÜYÜK BAŞARISI!..”
İşte, yıllardır tartışılan ve bugün de merak edilen “En büyük komutan kim?” sorusuna, Atatürk hayattayken Türk Ordusu’nun verdiği yanıt!..
“Tarih her ulusa mensup komutanların yaptıkları imha muharebelerine birçok yapraklarını tahsis etmiştir. Bunların içinde Attilâ, Cengiz, Timur, Yıldırım, Fatih, Yavuz, Süleyman gibi büyük zaferler yaratan, tarihi kendine rametmiş Türk büyük komutanları da vardır.
... Timur çok üstün ordusu ile kazandığı zaferde, ordunun komutanını esir etmiş fakat büyük kısım kurtulmuştur. Atatürk hiçbir üstünlüğü olmayan ordusu ile hem düşman komutanını esir etmiş, hem de düşman ordusunun büyük kısmını yok etmiştir.
Kemal Atatürk’ün beyninden doğan ve çelikten iradesi ile tatbik edilen 30 Ağustos 1922 imhası yüksek sevk ve idare ve bilhassa neticesi bakımından tarihin en büyük başarısıdır.”
NAPOLYON’DAN DA BÜYÜK!.
Peki Atatürk’ün komutanlığını yabancı komutanlarla karşılaştırdığında Türk Ordusu nasıl bir değerlendirme yapıyor? Onu da şu satırlarda görüyoruz:
“Napolyon’a takaddüm eden Fredrik, Napolyon’a örnek olmuş sayılabilir. Büyük Fredrik, zaferlerini kendi dehası kadar, düşmanlarının belâhatine de (aptallığına-HC) borçludur. Küçük ordusu ile düşmanı ters cephe muharebelerine mecbur etmek, arazi engellerine sıkıştırmak ve yanlarını çevirmek sureti ile temin ettiği zaferler olduğu gibi, kaçırdığı fırsatları vardır.
Büyük bir sevk ve idare adamı olan Napolyon, hemen bütün başarılarında düşmanlarına sayıca ve değerce üstün bir ordu kullanmıştır. Birçok zaferinde düşmanlarını tamamen imha edemediğinden bir meydan muharebesinden diğerine koşmuş ve nihayet yenile yenile kendi sevk ve idare esaslarını öğrenen düşmanlarının taarruzları karşısında mağlûp olmuştur.
Fransa Büyük İnkılâbının hürriyet prensiplerini, Avrupa’da kurmak istediği hegemonya için bir silâh gibi kullanan Napolyon, zaferlerini iyi siyasal neticelere bağlayamamış ve hattâ bir kısmı macera harbi halini almıştır.”
Atatürk’ün komutan olarak yetenekleri, Türk Ordusu’nun gözüyle şöyleydi:
“Ne Napolyon, ne Fredrik zaferleriyle mukayese edilemez bir vak’a, Atatürk’ün ordusunda düşmana nazaran hiçbir üstünlük yoktu.
... İmha muharebesinden sonra hiçbir yorgunluk ve yoksulluğa bakılmayan tarihin en sıkı takibi yapılmıştır.
Askerî sahada kazanılan zaferin siyasal alandaki kazancı da kendi değeriyle mütenasip olmuştur.
Bu zafer, yalnız ordusunu yok ettiği devleti değil, bütün galipler dünyasını, mukaddes olan Misakı Millî esaslarına boyun eğdirdi.”
|
Düyanin en büyük derbileri ve ilginç hikayeleri |
Dunyanin "en unlu" ve "en kanli" derbilerinin sebebi ne?
Soyle bir bakalim...
Iskocya.
Glasgow.
Ayni sehrin iki takimi.
Celtic ve Rangers.
Biri Katolik, oburu Protestan.
Din derbisi...
(Katolik golcu Johnston, Rangers'a transfer oldugunda
evi yakildi. Mac, Johnston'un goluyle 1-0 kazanilsa
bile, Rangers taraftarlari "mac 0-0 bitti" diyordu. )
Arjantin.
Buenos Aires.
Ayni sehrin iki takimi.
Boca Juniors ve River Plate.
Birini Italyan gocmenler kurdu, oburunu oz be oz
Arjantinliler.
Irk derbisi...
(Durum oyle vahim ki, sadece Bocalilarin gomulecegi
kabristan yapiliyor. Yani, mezara kadar...)
Italya.
Roma.
Ayni sehrin iki takimi.
Lazio ve Roma.
Biri fasist, oburu demokrat.
Ideoloji derbisi...
(Laziolular Mussolini'nin torunlari... Zenci ya da
Yahudi futbolcu istemiyorlar. Asil isimleri SS
Lazio... SS, societa sportiva... Yani, sportif
muessese... Ama onlar icin anlami farkli... Roma'nin
amblemi ise, Roma'nin kuruculari Romus ve Romulus'u
emziren kurt figuru. Yani, parlamentonun atalari...)
Italya. Milano.
Ayni sehrin iki takimi.
Inter ve Milan.
Biri kiro, oburu asil.
Sinif derbisi...
(Milan taraftarlari arasinda Duk'ler Baron'lar falan
var.)
Romanya.
Bukres.
Ayni sehrin iki takimi.
Steau ve Dinamo.
Biri asker, biri polis.
Derin devlet derbisi...
(Genel olarak birbirlerini dovuyorlar... Sonra
birlesip, herkesi dovuyorlar...)
Turkiye.
Istanbul.
Ayni sehrin iki takimi.
Fenerbahce ve Galatasaray.
Din ayrimi yok. Irk ayrimi yok. ideoloji ayrimi yok.
Sinif ayrimi yok. Asker-polis ayrimi yok. Zengin-fakir
ayrimi yok. Egitimli-cahil ayrimi yok...
ustelik, dunyadaki unlu derbilerden farkli olarak,
taraftarlari "ayni sehir" ile sinirli degil.
Butun ulkede var...
Peki bunun adi nedir?
Sidik yarisi derbisi...
(Inanilmaz nefretin mantikli bir izahi yok cunku...)
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
S@@t |
|
|
|
Tüm Günler 3 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı! |